7 Mayıs 2013 Salı

İkarus

''zar yırtılmakla bir şey olmaz
kızlık aşk ile bozulur
senin başından henüz böyle bir şey geçmemiş kızım 
gözünden belli''

Ne olacağından habersizce yürüdüm ve otobüse bindim. Sarhoştum. Hatırlamıyorum. İneceğim yeri gördüm. Çok kötü. Keşke görmeseydim. Arkamda bıraktıklarım var. Zaman geçmek bilmiyor. Anlattıklarım birkaç yıla özgü. Yaşım genç. Kalbim geniş. Yollar dar. Yollar dar oldukça kalbimi hissedemiyorum. Tezer Özlü okudukça bolca deliriyor, Bandista dinledikçe bolca coşuyorum. Sınavlarım var, sınavlara girmek istemiyorum. Eğitim sistemine sokasım geliyor.

Durup düşünüyorum.

O yollar hayatımı kararttı.

O otobüsler, o adamlar, o kadınlar, o okullar. Onlar hayatımı kararttı. Kendi hayatımı karartma ihtimalim de vardı, ama geçmiş zaman için suçlayacak başka kimsem yoktu. Onlar. O parklar, özellikle de o adamlar. Bu aralar yalnızlıkla aram kötü. Adamlardan bahsetmem bundan.

O kadınlar ve adamlar birlik olup seviştiler. Ve bazılarının hayatlarını kararttılar.

Var olmaktan zerre haz duymayan bir bünyenin mutlu olabilme ihtimalini düşünüyorum. Oluyor. Uygun şartlarda insan mutlu olabiliyor. Değişikliğe ihtiyaçları var. Onların var olmaya, yeniliğe ihtiyaçları var. İşin aslı, yalnızca ihtiyaçları var. Artık seçici değiller. Önlerine geleni ayırt etme güçleri ellerinden alındı. Artık her şeyi kabul etmek zorunda olduklarını hissediyorlar.

Yalnızlar. Onlar Ferhan Şensoy okurken boğazlarının düğümlendiğini hissedenler. Yusuf Atılgan okurken bunalıma giren, Sabahattin Ali'ye her göz kırpışlarında üzülenler. Mutsuzluklarını şiirlerde bulanlar. Hayatlarını bazı şiirlerle karartanlar. Güzel şiirlerle.

O şiirler hiç olmasaydı.

Derinine inmek zor. Derinde yaşamak zor. Kimsenin olmadığı bir eve tutunmak zor. Aslında böyle bir yerde, böyle bir eve tutunmak zor. İnsanlar hikaye. İnsan önce olmak istediği yerde olacak, insan önce yerini, yurdunu değiştirecek. En azından otobüsünü. Farklı şoförlere, farklı otobüs numaralarına alışacak. Doğulu olanlar bol bol balık yiyecek, kendini Ege'ye adayacak. Rakı ve balığı beraber sevecek.

Egeli adamlar sevgililerine orayı anlatacak. Rakının adabını öğretecek.

Rakının adabını öğretirken aslında hiçbir şeyin adabı olmaması gerektiğinden bahsedecekler. Katı kuralların gereksizliğinden dem vuracak, rakılı bir günün sonunda istedikleri bir yerde uyuyacak, yeri geldiğindeyse sevişecekler. Dört nala. Yeri gelecek sevişmekten başka bir şey yapmayacak, her şeyi açık seçik konuşmaktan utanmayacaklar. Bağımlılaşmayacak, yalnızca sevecekler. Yeri geldiğinde insanlar sevmekten hiç korkmuyor olacak. Dört nala. Birbirlerinin varlığıyla orgazmı yaşayacaklar. Ufak şeyler onlara yetecek. Bazı zamanlarda kendi hayatlarına dönecek, birbirlerini özlemek için geniş zamanlar yaratacaklar.

O yer, hiç gelmeyecek.

Bazen de gelecek, kimse anlamayacak.

Her yerde taş var. Denizler, kayalar var. İsyan var. Kadınlar ve erkekler ölümü düşünecekler. Bir gün gelecek ve insanlar ölümün ciddiyetinin farkına varacak ve yapamadıkları şeyleri yapmaya çalışacaklar. Özgür olacaklar. İnsanlar yaşıyorken özgür olacak. Ölüleri mezarda rahat bırakmayı öğrenecekler. İnsanlar insan olmayı öğrendikleri gün İkarus güneşe gitmeyecek. Ama hiçbir zaman da güneşi sevmekten vazgeçmeyecek.

O yer, belki de gelecek. Ama biz bekleyebilecek miyiz?

Kadınla erkek arasındaki farkı algıladığım ve daha küçük bir çocukken bazı adamlara aşık olmaya başladığımı anladığım günden beri bekliyorum. Gidiş yolunda değişiklikler olsa da, gitmek istenen yer değişmedi. Yadırgamayın. İşler değiştiğinde insanlar yalnızca hayal kurmanın değil, kurduğu hayallerin gerçekleşeceğine inanmanın insanlığın asıl özü olduğunu anlayacaklar.

Bir gün gelecek.

Gerçekleşecek.

İnsanlar sigarayı

ya da tüm zorunluluklarını bırakacaklar.

Aşık olacak ve özgürleşeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder